Zaaf-ı imanın mutlak neticesi olan yeis, sıkıntı, ümitsizlik ve bunlardan müteşekkil faydasız ızdırabı kendine çektiren insanlar, hastalıklı ve vehimli bir hassasiyet içinde hayatlarını ihtiyarî olarak acılaştırırlar. Zorla kendilerini felâketzede yaparlar. Mazhar oldukları bedenî, zihnî ve ruhî kuvveti eritip, yürekleri bezmiş bir halde adeta harabî bir yığın olarak kıymettar ömürlerini heder ederler.
Böyle dehşetli ve mânevî müthiş tehlikeler ve bunaltıcı hallerin çok olduğu korkunç asırda asrî yaşamaya ve her kıymetin kolayca kaybedilmesine kendi kendilerine adeta zorla alıştırmış olurlar. Zehirleyici ve yıpratıcı tiryakiliğe müptela olurlar.
Halbuki bu insanlar Risale-i Nur’un tahkikî iman derslerinin sahip kıldığı kuvvet-i imanla, mazhar eylediği teyakkuz ve ferasetle böyle vehimden ibaret hallerden kurtulsalar, kendilerinin tükenmez sevinç ve sürur kaynaklarına, bitmez ve zeval bulmaz maddî ve mânevî kuvvet ve enerji menbalarına fazl-ı İlâhî olarak malik bulunduklarını göreceklerdir.
Bunu hayretler ve hayranlıklar içinde müşahede edecekler, hayatlarında hayatî bir tebdilat yapmaya, yepyeni, gepgenç bir çağa girmeye muvaffak olacaklardır.
Ve olacağım ve olmak için her günkü cehdimde ömrümün sonuna kadar sebat edeceğim. Sabır ve sedakatla dua ve niyazla, istiğfar ve istiaze ile mesut ve mesrur olacağım. Bu güç ve kuvvetin, bu azim ve sebatın, bu cehd ve gayretin bana lütfedilmiş olduğunu apaşikar bir surette görmekteyim.
Risale-i Nur ve müellif-i yektası gibi bir münevvirde münevver olamayan bir çok kimseler evham, vehim ve vesvese içinde bulunarak kendi özlerindeki mânevî vücutların ölmesine, ezel ve ebede müteveccih lâtife ve hasselerinin yıpranmasına, dumura uğramasına ses çıkarmamışlar, diriltici ve ihyâcı bir harekette bulunamamışlardır.
Bu halde felâket, onları mutlak bir acizlik içinde bularak mahvetmiştir. Ruhî ve mânevî servetlerini mevcut ve semeredar vaziyete yükseltmek için küçük bir gayret sarf etmeyi; bunların ebedî, dünya mallarının fâni olduğunu hayallerinden geçirmemişlerdir.
Böyle adamlar yalnız dünyevî mal ve paradan züğürt düşerek herşeyinin mahvolup gittiğine inanan, nur-u imandan ve teyakkuz ve ferasetten mahrum, illet-i vehme kendilerini kaptırmış eblehlerden ibarettir. Böyle kimseleri yeis, korku, vehim, mürailik ve sinir hastalıkları kaplar ve onların hakikatte var olan dinamik mevcudiyetleri felce uğrar.
Halbuki tahkikî imanla münevver nikbin kimseler derler ki: Beni her meşru şeyde muvaffak kılacak güç ve kuvvete mazhar ve malikim. Kendimi diriltecek mücahede-i nefsaniye gayret ve kudretine sahibim. Her meşru şeyi yapmak mümkündür ve kolaydır, hiçbir şey kaybedilmemiştir.
Zübeyr Gündüzalp ...Notlarindan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder